Alaçatı Turizm Derneği

HERKESİN BİR ALAÇATI’SI VAR!

HERKESİN BİR ALAÇATI'SI VAR!

Yazar: Salim Kadıbeşegil

Alaçatı’nın gerçekte ne durumda olduğunu merak edenler ekşi sözlüğe baksın.
 
İlk yazı girişi 2001 yılı 
Çesme tarafında,dünyanın en iyi rüzgar alan 3 yerinden biri olarak gösterilir…dünyanın rüzgarla dansettiği yer gibi de bir yakıştırması vardır…
 
2018’deki son yazının girişi
suriyeliler tarafından daha otoparkında başlayan taciz furyası, yerli turisti sevmeyen esnafı ile itici gelen, pahalı ilçe.
bir top dondurma 5 tl.
 
Turizm beldesi olmak…
 
Alaçatı bir turistik belde. Ekonomisi turizm amaçlı hareketlerle dönüyor. 
 
Hepimiz dünyanın dört bir tarafını dolaşıyoruz. Bir yere gitmeye nasıl karar veriyoruz? Çok önemli bir sorunun cevabı gitmeyi planladığımız yerin özgün kimliğinin başka yerlerde olmaması gibi bir gerekçeye dayandığını görmek mümkün.
 
Uzaklara değil, komşumuz olan adalara bakalım. Sakız’a sadece Yorgo’nun ailesi ile işlettiği 5 masalık Kehribar’a deniz mahsulleri için gittiğimiz olmuştur. Ya da Peru’da Macha Picu’ya 1200 yıllık İnka medeniyetine tanık olmak için 4 bin metreye çıkarız. Güney İspanya, El Hamra’yı merkez alıp Cordoba, Granada, Sevilla’nın bulunduğu Endülüs yöresi bizi başka dünyalara götürür. Siena’da opera dinlemek için bir yıl önceden 400 Euro’ya bilet almanın peşindeyizdir. Afrika Safarileri… Yeni Alsace Colmar’dan geldik… Bir orta çağ büyüsü darphane gibi para basıyor… Uzak Doğu’nun gizemli dünyasının kapılarını araladığımızda bizi onlarca yıl oralara davet eden büyülü dünyalar vardır.
 
Daha sayabileceğimiz onlarca destinasyonun temel özelliği oraların sadece oralara ait değerleri sunuyor olması! Yerel deneyimler için binlerce kilometre yol gidiyor insanlar. Bu destinasyon merkezleri bu özellikleri nedeniyle “marka” olmuşlar ve yıllardır bunun meyvelerini topluyorlar bu yüzden de  kendilerine ait bu özellikleri özenle koruyorlar.
 
Bizim bu bölgede ne sunduğumuzu anlamak için İsmail Gezgin hocanın konuşmasını dikkatle dinlemenizi tavsiye ederim.
 
Kendi ayağımıza nasıl kurşun sıktık?
 
Türkiye bir turizm cenneti. Ama bu sermayeyi olması gereken paraya dönüştüremedik. Çerez parasına fit olduk. Bu konularda üretilmiş çok sayıda bilimsel yazı var. Onlara girmeyeceğim. Ama değinmeden geçemeyeceğim; Türkiye, kendi turizm değerlerini ekonomik çarpanı yüksek bir anlayışla sunmak ve pazarlamak yerine kendi ayağına kurşunu 1990’ların başında “her şey dahil sistemi” ile sıktı. Hala Antalya yöresinde birçok otelde haftalığı 700 Euro’ya yemek-içmek konaklamak uçak dahil mümkün. O yatak kapasitesi ile kazanabileceği paranın 70 de birini kazandığını söylüyor uzmanlar! Geriye de dönemiyorlar!
 
Alaçatı’nın bir kimlik sorunu var!
 
Bugün burada “herkesin bir Alaçatısı var” başlığı altında konuşuyorsam sanırım “Alaçatı’nın bir kimlik sorunu var” anlamı çıkıyor… Alaçatı’nın kimlik sorunu demek “marka vaadi” demek. İş hayatının lisanına tercüme edecek olursak bu sürdürülebilir ekonomik kazanç demek. Ekonomik kazanç da yaşam kalitesi ile ilişkilendirilebilecek bir dolu gösterge demek.
 
Aslında 1990’larda bir turizm beldesi olarak palazlanmaya başlayan Alaçatı’nın bir kimlik sorunu yoktu. Çünkü herkesin aynı Alaçatısı vardı. O sahiplenme Alaçatı’nın başka turizm yöreleri ile rekabet gücünü ortaya koydu. 
 
Elinde doğanın armağan ettiği dünyanın en gözde sörf imkanları vardı.
Tarihi dokusunu sokaklarına, evlerine, mimarisine, yerel ürünlerine ve lezzetlerine, burada yaşayan yerli halka, sakız ağacına, lavantasına iliştirdiği bir belde idi tuvaldeki resim. Sonra bunları sanat, kültür, edebiyat, müzik, antika ile ilişkilendirdiği bir kimlik dokudu. Dünyada çok ender rastlanabilecek; sakinlik, sessizlik, dinginlik ve tabii bunlarla harmanlanmış özgünlük “satar” oldu. Hem de “iyi paraya”…
 
Alaçatı’nın marka vaadine dönecek olursak;
 
1990’lı yıllarda; rahmetli Leyla Figen, Taş Otel Zeynep Öziş, Sailors Mahmut Etkin ve tabii Köşe Kahve Tomris Maravent ve Alaçatılılar nasıl bir Alaçatı özlemi içinde olduklarını dillendirdiler. Yerel yönetimlerin de desteği ile bu özlem günlük yaşamın dokusu ile ilişkilendirildi. Bu bir farklılaşma öyküsü idi.
 
Bir film platosunu andıran bu belde bugünlere böyle korunarak geldi.
 
Bir “konsensüs” vardı işletmecisinde, esnafında Alaçatı kimliğine sahip çıkmak için. Bu konsensüs ile bir marka yaratıldı denize kıyısı olmayan ama deniz kum güneş ve sörf ile anılan özgün bir turizm beldesinde. Kültür, sanat, antika, edebiyatı yakıştırdılar bu kimliğin bir ucuna. Plastik sandalye, markalı güneş şemsiyeleri olamazdı burada, nitekim olmadı. Tabelaların, kapıların özgünlüğü fotoğraf karelerinin vazgeçilmez görseli oldu bu koruma duyarlılığı ile.
 
Tuttu mu, tuttu. Neden derseniz? Bu değerler prim yaptı. Ekonomik çarpanı yüksek bir getirisi oldu.
 
Bunlar Alaçatı markasını şampiyonlar ligine çıkardı. Yani bugün beldemizde “başkalarında olmayan ama bize ekonomik ve sosyal getirileri olan bir şeyler varsa” bunları palazlanma yıllarındaki bu reçeteye borçluyuz. Çünkü bunlar “herkesin Alaçatısı” idi.
 
Bu değerler Alaçatı’yı doğal olarak popüler bir turizm beldesi haline dönüştürdü.
 
Bu popülarite, her ilgi gören markanın başına gelebileceği gibi onu oraya taşıyan değerlerin unutulmasına, yerine günü kurtarmanın yeterli olduğu başka unsurlara bırakmaya başladı. Gecenin bir saati gürültü kirliliğinden uyuyamadığı için bavullarını toplayıp uzaklarda otel arama ihtiyacında olan yabancı turistler varsa Alaçatı’yı bugünlere getiren değerlerin bir kenara atıldığını söyleyebiliriz.
 
Arz-talep dengesinde ne arz ederseniz onun tüketicisi gelir. Fazıl Say arz ederseniz Fazıl Say profili gelir, eller havaya arz ederseniz onun tüketicisi gelir. Her iki şekliyle de masalar dolar. Hangisi Alaçatı için bir gelecek değeri yaratır sorusu onun için önemli. Çünkü her tüketici beraberinde kendi kültürünü de getirir. Bu kültürün Alaçatı’da kalıcı olarak yaşayanlara getirisi ne olacak ve bu getiri ekonomik ve sosyal açıdan ne anlam taşıyacak?
 
Örneğin; Yurt dışında bir Fazıl Say konserinin biletleri en az 300 Euro’dan satılıyor. O konseri izlemek için gittiğiniz yerdeki otel fiyatları da o civarda. Yemek içmek de ona paralel. Gelenler en az 3-4 gün geçirirler. Ve orası markasına “Fazıl Say’ın konser verdiği yer” ifadesini iliştirir. Fazıl Say Alaçatı’da da konser veriyor ama bunu bu markaya iliştirmeyi beceremiyoruz. Başka baskın durumlar bunun önüne geçiyor!
 
Şu anda Alaçatı’da “her şey dahil” örneğindeki gibi belirtiler var. En azından yaptırdığımız araştırmalar bunu söylüyor.
 
Sadece buraya ait, başka hiçbir yerde bulamayacağımız değerlerin arasına her yerde bulunabilecek eğlence ve tatil sunulur hale geldi gibi görünüyor. 
 
Bu arada kumrunun bir kuş değil sandviç türü olduğu artık anlaşıldı, o başka!
 
Belki bu kimlik karmaşasını çözemedik ama bu karmaşa çok önemli bir sorunun çözümlenmesine katkı sağladı; rakı ve kadın arasındaki gizemi çözdük! Meyhanelerimizin girişlerinde en veciz ifadelerle rakı ve kadın meselesini nasıl çözdüğümüz artık Alaçatı kültürünün bir parçası olarak karşımıza çıkıyor.
 
Alaçatı kendi özgün kimliği yerine herhangi bir turizm yöresinde ya da İstanbul’da Ankara’da her an herkesin erişebileceği seçenekleri sunmaya başladı. Bunun iyi veya kötü, ya da doğru veya yanlış olduğunu tartışmıyorum. Attığın taş ürküttüğün kurbağaya değiyor mu? 45-60 gün arası değişen yüksek sezonda bu kiralar, bu personel gideri, bu maliyetler ile Alaçatı’yı Alaçatı yapan özgün kimliğini oluşturan unsurları görmezden gelmeye değer mi?
 
Sonuçta beğenmiyorsak biz gideriz veya yaptığı yatırımının karşılığı alamayanlar gider. Birçok örneği var. Ama yüz yıldır burada yaşayanlar ne yapacak? Onların gidecek neresi var?
 
Anahtar sözcük; farklılaşmak
 
Çoğumuz Steve Jobs’ın öyküsünü biliriz. Hani kurucusu olduğu Apple’dan işe kendisinin aldığı genel müdürün kısa vadeli satış hedeflerine karşı çıktığı için yönetim kurulu tarafından 1985’de atılmıştı. 1997’de yine yönetim kurulu tarafından Apple’a geri dönmeye ikna edildiğinde şirket iflasın eşiğindeydi. Bugün dünyanın en değerli markası ve şirketi ünvanına sahip Apple’ın vizyonunu Steve Jobs geri dönüşü ile birlikte yaptığı çalışanlar toplantısında şöyle ifade ediyordu: “ Farklı düşüneceğiz. Farklı olacağız”… 
Biz de Alaçatı’da bir “farklılık” sunmalıyız. 
Çeşme denedi ama… 
Alaçatı’nın konuşulmadığı yılların çok öncesinde, 1980’lerde, Çeşme alıp başını gitmişti. Yaz aylarında Çeşme konuşulurdu. Alaçatı’nın esamesi okunmazdı. 45-50 günlük sezonda uluslararası müzik yarışmalarına dünyanın ünlü sanatçıları geliyor, Türkiye’nin en önde gelen sanatçılarının gecenin birinde program aldığı ve sabahın erken saatlerine kadar devam eden müzikleri yapan kulüpler başta Ilıca olmak üzere pıtrak gibi her taraftaydı. Hatta Ahmet San diskosu 9 ½ için Mamurbaba’da bir kale bile inşa etmişti. Bunlardan geriye bir tek Ayayorgi kaldı. O da Çeşme’nin kimliği midir, tartışılır. Geriye bir şehir efsanesi bile kalmadı. Çeşme şimdi Alaçatı’ya tutunarak ayağa kalkmak istiyor. Etrafına Başkanımız akıllıca, Germiyan, Ildırı, Dalyan, Ovacık, Ilıca ve Reisdere’yi koydu.
Oralardan buralara… 
Alaçatı’nın bugün bir kimlik sorunu var. Ne olması gerektiğine karar veremeyen ergenler gibi! Diyelim, kimisi gemi mühendisliğini yakıştırıyor ama üniversite bitirmiş gemi mühendisleri marinalarda bir tekel bayii açmanın peşinde… İş yok ki! Konjoktür değişmiş… Ne doktorlar, mühendisler istiyor dönemleri de bitti. Ama “ne olacağım” paniği sarmış her yanımızı. Dondurma külahlarında fal bakacağız neredeyse bu kimlik bunalımını atlatmak için. 
Oysa birkaç yıl öncesine kadar herkesin aynı “Alaçatısı” vardı. Şimdi herkesin başka bir Alaçatı’sı var!  
Riskler ve fırsatlar”   
Sorunların başlıkları şöyle; 
Yüksek rant uzun dönem için geçerli bir model değil. Hepimiz biliyoruz yüksek kira sözleşmelerinin sonucunda yaşanan hayal kırıklıklarını! Belki ilk yıl bir para geçiyor ellerine ama ya sonrası! Kaç romanlık öykü var bu yüksek kiralamaların arkasında!
 
Oysaki Alaçatı’ lılarının elinin altında bedava üniversite var. İşletmeciliği, otelciliği, stok yönetimini, finans yönetimini bir kuruş ödemeden öğrenebilecekleri entelektüel birikim var burada. Üniversiteler bu konularda işbirliği yapmaya hazır. Uluslararası fonlar var aile işletmeciliğini desteklemek için. Kendi mülklerinden olmadan elde edecekleri kiralardan çok daha fazlasını birer meslek sahibi aile bireyleri olarak ana-baba çoluk-çocuk amca oğlu ailece elde edebilecekken rantın cazibesinde bu yörenin asıl sahip olduğu değeri kaçırıyoruz galiba. İyi örnekler burnumuzun ucunda duruyor. Dünya turizmi aile işletmelerinden yana ağırlığını koydu. Bu treni kaçırıyoruz galiba.
 
Diğer yandan, rant parası Alaçatı ekonomisine dönmüyor. Belki domates, biber ve salatalık satanların memnuniyeti var ama asıl para buharlaşıyor, Alaçatı’dan başka her yere gidiyor. Yani yüksek kira bedelleri ile Alaçatı’nın yararına bir ekonomi oluşmuyor.
 
Bu döngü sezonun uzamasının da karşısındaki en büyük engel. Yüksek sezon son yıllarda 45-60 gün/yıl. 
 
Mutsuzluk katsayısı artıyor. Turistler mutsuz. Pahalı diyorlar. Paranın karşılığı hizmet ve kalite yok. Çalıştıracak insan bulunamıyor. Bulunsa sezonluk maaşlar astronomik. Bunların yatacak yer, ulaşım ve diğer ihtiyaçları cabası. Yani işveren mutsuz, çalışan mutsuz. Mülk sahipleri mutsuz. Aile içi sıkıntılar baş gösteriyor. Söz verilen kiralar gelmeyince sözler tutulamıyor. Gençler mutsuz. Alaçatı’nın geleceğinde kendilerine bir gelecek göremiyorlar. Alaçatılı bir arkadaşımın liseyi bitiren oğlunun vizyonu belediye karşısındaki durakta taksi şoförü olmak. O da lazım ama…
 
Ama en önemlisi Alaçatı’nın özgün kimliği nargile dumanlarının arasında kaybolup gidiyor. 
Alaçatı’da iş yapmak 
Ara sıra beni arıyorlar.
-“ Salim abi Alaçatı’da bir restoran açmak istiyoruz. 
Yardımcı olur musun?” 
Hepsine aynı cevabı veriyorum.
Reçete şöyle. Bir iş yapacaksan öncelikle kendi mülkünde yapacaksın. Yani kirada olmayacaksın. Yaz-kış Alaçatı’da yaşayacaksın. Değer yaratmaya odaklı bir iş yapacaksın. Yani almaya değil vermeye geleceksin. Para kazanamayacaksın ama başka hiçbir yerde para ile satın alamayacağın bir yaşam kaliten olacak. Bunları kabul ediyorsan gel aç restoranını… 
Küresel ölçek
Yeni bir dünya kuruluyor.
Sıcak savaşların bulutları sürekli üzerimizde dolaşıyor. Dört bir yanımızda olup bitenler hepimizi tedirgin ediyor. Haftaya Midilli’ye gitmeyi düşünüyorduk ama iki ülke arasındaki siyasal gerginlik ve üstüne üstlük Midilli’deki mülteci hareketliliğinden kaynaklanan sıkıntılar planlarımızı değiştirdi. Adalardan da biz böyle görünüyor olabiliriz. 
İklim değişikliği hiç birimizin gündeminde değil ama hepimizin geleceğini tehdit eden temel sorun bu. Doğal afetler, su sorunu, açlık-yoksulluk-savaşlar nedeniyle kitlesel göçler Türkiye nüfusunun 3 katına ulaşmış durumda. Sadece ülkemizde Birleşmiş Milletler verilerine göre 324 bin vatansız çocuk var. Salgın hastalıklar her an kapımızda. Bu sorunların herhangi birinin Alaçatı’ya uğramayacağını 
var sayabilir miyiz? 
Sürdürülebilirlik
En azından iklim değişikliği, küresel ısınma ve yaşam kalitesinin korunması ile ilgili son 30 yıldır sürdürülebilirlik başlığı altında küresel boyutta ciddi çalışmalar var. Gelişmiş ülkelerin birçoğu nükleer santrallarını kapattı, yenilenebilir enerjiden besleniyorlar. Hatta İsveç yenilenebilir enerji santraları için parasıyla çöp ithal ediyor.
 
Alaçatı’nın özgün kimliğinin içinde plastik poşeti yok edemedik. Atıklarımızı, plastik, cam, kâğıt diye hala ayrıştıramıyoruz.
 
Biz de Alaçatı’da yenilenebilir enerjinin simgesi rüzgâr gülleri için seviniyoruz ama yerleşim yerlerine bunları yapmamamız gerektiğini öğrenemedik.
 
Organik tarım, organik beslenme şeker deposu haline dönüştürülen vücutlarımız için bir çıkış yolu ama bireysel girişimlerin dışında elimizden tutan yok.
 
Etik ve adil ticaret aldı başını gidiyor. Alaçatı’ya en çok yakışacak bu konseptle henüz tanışamadık. 
Yerel ölçek
Biz Alaçatı’da bugün ya da yarın dertlerimizi çözeriz. Çözümler belli. Problemler geçici. Ama dünya genelindeki çalkantıların iniş çıkışlarından korunaklı bir çözüm üretmek istiyorsak yarımada geneline bakmamız lazım. İçinde Alaçatı’nın da olduğu, Çeşme, Karaburun, Seferihisar, Urla’nın her birinin kapsama alanında kendi özgün kimliği ile 12 ay boyunca onbinlerce turisti ağırlayabileceği imkanlar var burada. Yani yarımadaya bir kez ayak basan yabancı bir turistin en az bir hafta kendi beklentilerine göre bir turizm hareketi içinde bulunabileceği, birbirine uzaklıkları yarım saat olan merkezlerde birçok şeyi deneyimleyebileceği bir fotoğraf var elimizde.
 
Deniz, kum, güneş, sörf, marinalar, balık, deniz mahsulleri, bağcılık, şarapçılık, zeytin-zeytinyağı, sakız, lavanta, kavun; tarih, kültür, arkeoloji ve sanat yerel halkın konukseverliği ile kucaklaşmış durumda. Özellikle yabancı turistlerin beklentilerine cevap verebilecek dolayısıyla paranın döviz cinsinden kazanılabileceği bir halının üzerinde oturuyoruz. Bunların hepsi, küçük parçalar halinde uzun vadeli stratejik bir plan ile mümkün.
Yerel yönetimler, kalkınma ajansları, kendi alanlarında uzmanlaşmış sivil toplum kuruluşlarının aynı vizyonun şemsiyesi altında bir araya gelebilecekleri bir iradeye ihtiyaç var. Bu yolculuğun başlangıcında Alaçatı bir rol model olabilir.
 
Manifesto
Birkaç yıl önce yukarıda sözünü ettiğim ve 1990’lı yılların ortalarından itibaren herkesin Alaçatısının altını dolduran hususların neler olduğunu merak ettim. Toplu halde kimsede yazılı olarak bulamadım. O dönemlerde buna katkı verenlerin bilgisine başvurdum. Hepsini alt alta yazdım. Sonra bunları Facebook Alaçatı Sosyal Katılımcı sayfasına astım. 
 
Toparladığım bilgiler şöyleydi; 
1. Evlerin ve yeni yapıların mimarisinin Alaçatı’nın mimari dokusuna uygun olması; evlerin beyaz ve mavi boyanması ;yeni imar yeri açılmaması
2. İşletmelerde canlı müziğin yapılmasına izin verilmemesi (bu yüzden bazı işletmelerin kapatıldığını biliyoruz)
3. Alaçatı köy içinde kebapçı, dönerci, pide salonlarına çalışma ruhsatı verilmemesi 
4. Alaçatı’daki işletmelerde renkli/promosyon kokan/markalı şemsiyelere müsaade edilmemesi (Tüm şemsiyelerin beyaz renk olması)
5. Işıklı reklam tabelaları kullanılmaması, tüm işletmelerin tabelalarının yerel dokuya uygun, özgün standartlarda olması
6. Alaçatı köy içi yollarının trafiğe kapatılması
7. Plastik sandalye ve masa kullanılmasına kesinlikle izin verilmemesi
8. Alaçatı’da yeni yapılan konutlara ruhsat verilirken (bahçesine ve evinin önüne bitki veya ağaç dikilmesi)bunları yerine getirmeyen oturma raporu verilmemesi
9. Antika pazaryeri açılması, antikacı mekân sahiplerin bila bedel tezgâh açmalarına izin verilmesi
10. 2005 yılında Avrupa sörf yarışları Alaçatı’da yapılması
11. Dünyada tek Alaçatı ve Sakız adasında yetişen sakız ağaçlarının sit ilan edip tel örgüyle korunmaya alınması
12. İnanç turizminin teşviki için tüm kilise ve tarihi yerlerde gerekli arkeolojik/restorasyon çalışmalarının yapılması ve turizme açılması
 
Eksik olmasın, Alaçatı Turizm Derneği de sahip çıktı buna ve geliştirdi. Ben de katkıda bulundum ve derneğin web sayfasında da bulabileceğiniz şu versiyon çıktı ortaya;
 
BELDEMİZE VE YÖREMİZE ÖZGÜ DEĞERLERİ KORURUZ VE YAŞATIRIZ
 
1-ALAÇATI YAŞAM KÜLTÜRÜNE SAHİP ÇIKAR KORURUZ
Alaçatı tarihi çok köklü bir geçmişe sahiptir. Alaçatı yaşam tarzı ise mimari dokunun üzerine inşa edilmiş; koruma altına alınan evleri, butik otelleri, çok özel restoranları, canlı müzik konsept mekanları, antikacıları, sanat atölyeleri, sanat galerileri, plajları ve sörf merkeziyle dünyada eşi benzeri olmayan bir köydür. Alaçatı yaşam kültürümüzü önemsiyoruz. Bozulmasına asla izin vermeyiz.
 
2-ALAÇATI SAKİNLERİNİN KÖY İÇİNDE KALMASINI İSTERİZ
Alaçatı’nın yerel halkının yaşam kültürünün içinde olması mozaiğin en önemli parçasıdır. Özellikle Alaçatılılar’ın meslek sahibi olmasını önemser, birbirimize destek veririz.
 
3-MAHALLEMİZİ VE KOMŞULARIMIZI ÖNEMSERİZ
Alaçatılılar olarak birbirimize karşı saygılıyız. Komşularımızla sıcak ilişkiler ve karşılıklı saygı, yaşam kültürümüzün önemli bir parçasını oluşturur. Hayvanların hayatın önemli bir parçası olduğunu bilir, sevgi dolu yaklaşırız. Aynı saygı ve sevgiyi içeren davranış şeklini misafirlerimizden de bekleriz.
 
4-ÇEVREMİZİ VE TARİHİMİZİ KORURUZ
Tarihi taş evlerin ve yeni yapıların mimarisi Alaçatı’nın mimari dokusuna uygun yapılmıştır. Tarihi dokumuzun bozulmadan geleceğe taşınması için yeni imar alanları açılmasını istemeyiz.
 
5-SANATI VE SANATÇIYI DESTEKLERİZ
Sanat, Alaçatı yaşam kültürünün çok önemli bir parçasıdır. Sanatın her dalındaki eseri ve sanatçıyı destekleriz. Misafirlerimizden de aynı önemi vermesini isteriz.
 
 
6-YEREL ÜRETİMLERİMİZE VE LEZZETLERİMİZE SAHİP ÇIKARIZ
Yerel lezzetleri, yerel markaları, Alaçatı’ya özel markaları koruyup yaşamasına özen gösteririz.
 
7-YÖREMİZE ÖZGÜ DEĞERLERİ VE DOĞAYI KORURUZ
Sakız ağaçları dünyada sadece Alaçatı ve Sakız Adası’nda yetişiyor. Sakız ağaçlarının bulunduğu bölgeler sit alanı olarak ilan edilip tel örgüyle korunmaya alınmıştır. Ayrıca sakız ağaçlarının ekonomiye kazandırılması için yeni bir sakız ağacı yetiştirme programı yapılıp uygulanması için çalışmalar yapılmalıdır.
 
8-SÖRF SPORUNUN GELİŞMESİNE DESTEK VERİRİZ
Alaçatı, dünyanın en önemli sörf alanlarından biridir. Avrupa sörf yarışlarının Alaçatı’da yapılması için çalışmalar devam etmektedir.
 
ALAÇATI YAŞAM KALİTESİNİ GÖZETİR GELİŞTİRİRİZ
 
9-ALAÇATI’YI TEMİZ TUTMANIN HEPİMİZİN GÖREVİ OLDUĞUNU BİLİRİZ
Alaçatı bizim kocaman bir evimizdir. Sokakları belediyenin görevlileri haricinde de sürekli temizleriz. Herkes önce kapısının önünü temizlemeli, sonra bütün sokakları temiz tutmalı ve dar Alaçatı sokaklarında trafik kurallarına çok dikkat etmelidir.
 
10-GÜRÜLTÜ İLE MÜCADELE ETMEKTEN KAÇINMAYIZ
Gürültüyü, huzuru kirleten en görünmez tehlike olarak kabul ediyoruz. Biz Alaçatı yaşam kültürünü korumak için gürültü ile mücadele ediyoruz. Sizlerin de bu konuda hassas davranmasını ve buna dikkat edilmeyen ortamlarda ‘’uyarıcı güç’’ olmanızı isteriz. Gürültü ile ilgili bildirim ve şikayetlerinizi gerekirse ZABITA ( 0 232 712 06 60 veya 153 ), İL ÇEVRE ŞEHİRCİLİK ( 181 ) ve EMNİYET ( 155 ) gibi ilgili mercilere şikayet etmekten kaçınmayınız. Sonuç alamadığınızda pes etmeyerek, gürültü ile ilgili mücadele eden derneklere başvuru yapınız.
 
11-MİSAFİRLERİMİZİN KEYİFLİ TATİL GEÇİRMESİNİ ÖNEMSERİZ
Sezon içinde evlerde ve işletmelerde küçük de olsa ışık olmasına dikkat ediyor, sokakların her saat canlı kalmasına ve misafirlerimizin günün ve gecenin her saatinde Alaçatı’da keyif alarak dolaşmalarına imkan vermeye çalışıyoruz.
 
12-MİSAFİRLERİMİZİN DE ALAÇATI YAŞAM KÜLTÜRÜNE SAYGI DUYMALARINI İSTERİZ
Alaçatı yaşam kültürü konusunda misafirlerimizin bu yaşamı özümsemesi ve korunması yönünde bilinçlenmesi için elimizden geleni yapmaya özen gösteriyoruz. Misafirlerimizin de gürültü, temizlik ve Alaçatı’nın sakin yaşam kültürüne uymaları için aynı hassasiyeti rica ediyoruz.
 
13-MİSAFİRLERİMİZİN GÖRÜŞLERİNİ ÖNEMSERİZ
Tüm işletmelerle ilgili olumlu-olumsuz bildirimlerinizi önemsiyor, dikkate alıyoruz. Yapıcı ve iyi niyetli olan eleştiriler ve misafirlerimizin yorumları bizim için ödül değerinde kabul edilmektedir.
 
Son olarak; Alaçatı Agrilia markası ile bugünkü anlamı ile ilk kafe-restoranı açan Leyla Figen’e çok şey borçludur. Uzun yıllar sonra ilk kez hatırlandı ve geçen yıl Alaçatı Turizm Derneği tarafından kabri temizletildi ve bakımı yapıldı. Kendilerine kalben teşekkür ediyorum. Ama bir Teşekkür plaketini çok gördük Leyla Figen’e. Bir meydana ve sokağa adını veremedik. Bu da içimizde bir yaradır!
 
Sonuçta eğer fabrika ayarlarına dönmez isek elimizde elimizde içi nargile, vale, eller havaya kimlikli botokslu bir Alaçatı tutacağız galiba.
 

ALAÇATI BLOG YAZILARI

DÖRT MEVSİM ALAÇATI

ALAÇATI ON İKİ AY YAŞAYAN BİR 'ORGANİZMA'

İLKBAHAR’DA ALAÇATI

#alacati75desibel